Kur’an-ı Kerîm Evrensellik İddiasında Bulunmuyor Mu?

Kur’an âyetlerinin tamamının tarihsel olduğunu iddia eden Öztürk, mezkûr iddiasını muhtelif Kur’an âyetlerini kendince yorumlamak suretiyle ispat gayreti gütmeye devam etmektedir. Öztürk, geldiğimiz noktada Kur’an’ın evrensellik iddiasında bulunmadığını da iddia ederek şöyle demektedir:  “Kısaca söylemek gerekirse Kur’an nazil olduğu vasatta evrensellik iddiasında bulunmamaktadır.”[1] Yukarıdan beri Öztürk’ün tarihsellik tezine dair ispata medar kılmak istediği ayetlere bakınca, böyle bir iddiayı neye dayandırdığını kestirmek de çok zor olmasa gerektir. Biz buna mukabil -kısmen de tekrara düşerek- bazı ayetler üzerinden Kur’an’ın evrenselliğini bizatihi kendisinin ispat ettiğini ortaya koymaya gayret edelim. Bu bağlamda söyleyeceklerimizi de şöyle serdetmemiz mümkündür:

  1. Kur’an’ın ikinci süresi olan Bakara süresi’nin ikinci ayetine bir bakalım. İlgili ayet mealen şöyledir: “O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.”[2] Arapça aslı هُدًى لِلْمُتَّقِينَ olan bu ayet-i kerimeye baktığımızda ayette umumi bir ifadenin olduğunu görmekteyiz. Zira başına lâm-ı tarif gelmiş olan “muarraf cemi” nin –belirli bir zümrenin kastedilmediği durumlarda- umum lafızlarından biri olduğu[3] bilinen bir husustur. Buna göre ayet-i kerimenin tam manası: “(Bu kitap) tüm müttakiler için bir öğüttür” şeklinde olacaktır. Ayet-i kerimede bu husus umumi bir ifade ile dile getirildiğine ve “şu zamanda yaşayan müttakîler” yahut “sadece şu tür müttakiler” gibi kayıtlarla sınırlandırılmadığına göre Kur’an kendisinin kıyamete dek yaşayacak “takva sahipleri” için bir öğüt olduğunu bizatihi kendisi tasrih etmektedir. Bu sebeple ayette yer alan “müttakiler” ifadesi Süddî gibi büyük müfessirlerce “ümmet-i Muhammed” olarak tefsir edilmiştir.[4]  Buna rağmen nasıl oluyor da Öztürk gibileri tarafından Kur’an’ın evrensellik iddiasında bulunmadığı iddia edilebiliyor?
  2. Bakara süresinin 285. son ayeti olan ve özellikle yatsı namazlarından sonra camilerimizde her gün okunan “Âmene’r-Resûlü” diye maruf ayet-i celile de hususen Kur’an’ın umumen Efendimiz ﷺ ’in getirdiği mesajın dünya var olduğu sürece yaşayacak tüm mükellef varlıklar için umumi olduğunun bir delilidir. Nitekim ayet-i kerime şöyle demektedir: “Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler).”[5] Ayetin arapça metninde yer alan ve âmene fiilinin mef’ulü olan ب nın mecrûrû ما ifadesi de ism-i mevsul olup umum ifade eden lafızlardandır. Hakeza ayette yer alan ve muarref cemi olan “mü’minûn” lafzı da böyledir. Buna göre ayetin manası, ‘hem peygamberin hem de ona inananan müminlerin Kur’an’a top yekun iman ettikleri’ şeklindedir. Bu durum Kur’an’ın kendi evrenselliğini ilan ettiği ayetlerden biridir. Muhtemeldir ki Öztürk, bu istidlale karşı, bu ayetin, hemen sonrasında gelen ayette bahsedilen “Allah ﷻ ’a, meleklere, peygamberlere” iman gibi evrensel esaslarla ilgili olduğunu söyleyerek bir savunmada bulunabilir. Fakat bu son derece sübjektif bir istidlaldir. Zira bu ayette Peygamber ﷺ’in ve tüm müminlerin inandığı ifade edilen şey Kur’an’ın tamamıdır. Bu hem lugavi, hem usûlî, hem rivaî, hem de mantıkî açıdan böyledir. Bunu tahsis edecek olan herhangi bir somut delil mevcut değildir. Delil olmadan umumun tahsis edilmesi mantığa aykırı olduğu kadar ilmî kıstaslara da muhalif bir tavırdır. Hem, bu esasların evrensel olduğunu, diğer esasların ise olmadığını kim belirlemiştir? Bunu hangi ölçülere göre taksim edebiliyorsunuz? Delilsiz ve menheçsiz istidlallerle ayetlere mana yüklemeye kalkmak ancak muharriflere yakışan bir tutumdur.
  3. “Âlemlere uyarıcı olsun diye kulu Muhammed’e Furkan’ı indiren, Allah, yüceler yücesidir.”[6] şeklindeki ayet-i kerime de Kur’an’ın Allah Resulü ﷺ’ne, tüm alemlere uyarıcı olması için indirildiğini ifade buyurmaktadır. Bu ayette yine umum lafızlar kapsamına girecek şekilde muarraf cemi kalıbıyla zikredilen “العالمين/ alemler” ifadesini sadece Hz. Peygamber ﷺ’in yaşadığı çağa ve bulunduğu bölgedeki alemlere tahsis edecek hiçbir delil yoktur. Zira kelime umumidir ve kıyamete dek var olacak tüm alemleri içine almaktadır. Bu alemler insanlık ve cinler alemi olarak ifade edilmektedir.[7] Melekler de bu umuma dahildir.[8] Buna göre Hz. Peygamber ﷺ kıyamete dek tüm mahlukata uyarıcı olarak gönderilmiş bir resuldür.[9] Tüm alemlere uyarı olarak gelen bir kitap olduğunu açıkça tasrih eden Kur’an’ın evrensellik iddiasında bulunmadığını söylemek nasıl bir düşüncedir? Hz. Peygamber ﷺ kendisinden sonra gelecek tüm insanların peygamberi olduğu gibi getirdiği kitap da insanlığın tamamına gönderilmiş bir kitaptır. Bu ise evrenselliğin ta kendisidir.
  4. En‘am süresinin 19. Ayeti olan “Bu Kur’an bana, kendisiyle sizi ve ulaştığı herkesi uyarmam için vahyolundu” şeklindeki ayet-i kerime de hem Kur’an’ın evrenselliğini hem de Allah Resulü ﷺ’nün risaletinin kıyamete dek tüm insanlığı kapsadığını ispat eder mahiyettedir. Zira diğer ayetlerde olduğu gibi bu ayette yer alanمن ifadesi de elfaz-ı umumdandır ve mana olarak “ulaştığı herkes” anlamına gelmektedir.[10] Dolayısıyla ayette yer alan “herkes” ifadesi kıyamete kadar yaşayacak olan “herkes” i içine almaktadır. Nitekim “Zümrelerden hangisi onu inkâr ederse işte cehennem ateşi onun varacağı yerdir”[11] ayetinde yer alan الأحزاب kelimesi de muarraf cemi olan âmm bir lafızdır. Yani kıyamete kadar gelecek tüm zümreleri içine almaktadır. Bu umumi ifadeleri tahsis edecek muayyen bir muhassıs bulunmadığı sürece hevai yorumlarla bu ayeti dar kalıplara sokmaya çalışmak ayeti tahrife yeltenmek anlamına gelecektir.
  5. Tekvir süresinin 27 ve 28. âyetleri de Kur’an’ın evrenselliğini haykırmaktadır. Nitekim ilgili âyet-i kerimelerde Kur’an için “O, herkes için, bir öğüttür, Sizden doğru yolda gitmek isteyenler için de” buyrulmaktadır. Bu ayetlerin ilkinde –yukarıda da örneği geçtiği üzere- Kur’an’ın tüm alemler için öğüt olduğu ifade edilerek kıyamete kadar insan ve cin taifesinden gelecek tüm fertler kastedilmektedir.[12] Bu evrensellik iddiasının ta kendisi olmaktadır. Bununla birlikte devamındaki 28. Ayette Kur’an’ın kimler için bir “zikir/öğüt” olduğunu beyan sadedinde zikredilen “من” ifadesinin de umumiliği keza evrenselliği ispat etmektedir.

Makalemizin çok daha fazla uzamaması adına şimdilik bu beş delille iktifa edeceğiz. Zira, bunlardan bir tanesini dahi güzel bir şekilde kavrayan biri Kur’an’ın, ayet ayet evrenselliğini haykırdığını görür. Fakat meseleyi anlamaktan ziyade yokuşa sürme derdinde olanlara beş değil yüz ayet de delil olarak getirilse anlamayacaklardır. Zira kör taassup devası olmayan müzmin bir hastalıktır. Zikrettiğimiz ayetlerde dikkat çeken nokta, ayetlerin tamamında umum lafızlarının kullanılmış olması ve bunları tahsis eden herhangi somut bir muhassısın da bulunmayışıdır. Bunlar gibi onlarca ayette Kur’an’ın getirdiği mesajın evrensel olduğu ispat edilmekteyken atı arabanın arkasına vererek meseleyi mihverinden saptırmak isteyenler, hevalarına istinaden savundukları hükümleri Kur’an’a yamamaya çalışmaktadırlar. Ez cümle, meseleye sadece bu beş delil üzerinde bakmak bile Öztürk’ün bu iddiasının ne kadar mesnetsiz ve yersiz olduğunu görmek için kâfidir.


[1] Öztürk, Kur’an ve Tefsir Kültürümüz, s. 14

[2] Bakara, 2

[3] et-Teftâzânî, Şerhu’t-telvîh ale’t-Tavdîh, I/89; el-Âmidî, Ali b. Muhammed, el-İhkâm fî Usûli’l-Ahkâm, Daru’l-Kitâbi’l-Arabî, Beyrut, 1404, Baskı: I, II/226; Fahruddin er-Râzî, el-Mahsûl fî ilmi’l-Usûl, Cami‘atu’l-İmam Muhammed b. Suud el-İslâmiyye, Riyâd, 1400, Baskı: I, II/584

[4] İbn Ebî Hatim er-Râzî, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, I/135

[5] Bakara, 285

[6] Furkan, 1

[7] İbn Kesir, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, I/132; es-Sem‘ânî, Tefsîru’s-Sem‘ânî, IV/5

[8] el-Bikâ‘î, Nazmu’d-Dürer, VII/70

[9] Fahruddin er-Râzî, Mefâtihu’l-Ğayb, XXIV, 429

[10] Taberî, Cami‘u’l-Beyân, XI/290

[11] Hûd, 17

[12] Öztürk, Zuhruf süresinin 44. Ayetinde Kur’an için “Bu senin ve kavmin için bir zikirdir” ifadesindeki “zikir” kelimesine mecazi anlamı olan “şeref” manasını vermişti. Bunun izahı sadedinde de Kur’an’ın dilinin arapça olması hasebiyle haiz olduğu edebî üstünlüğün kendileri arap olan Hz. Peygamber r ve kavmi için bir şeref vesilesi olduğunu söylemişti. Bu noktadan hareketle de Kur’an’ın bir öğüt olmadığını imaen tarihselliğe delil getirmeye çalışmıştı. O halde Öztürk’e Tekvir süresinin  27. ayeti üzerinden de sormuş olalım: Bu ayette Kur’an’ın Hz. Peygamber r’in kavmi için değil “tüm alemler için” zikir olduğu ifade ediliyor. Buradaki zikir ifadesi de “şeref” manasında mı? Cevap evetse o halde Zuhruf 44’deki zikre “şeref” manasını verirken gösterdiğiniz gerekçe ne olacak? Hayırsa, bu durumda siz de Kur’an’ın tüm alemler için bir öğüt olduğunu kabul ettiniz demektir. Bu durumda tarihselciliği Kur’an’dan temellendirmeye kalkmanızın ve Kur’an’ın evrensellik iddiasında bulunmadığını söylemenizin hiçbir anlamı kalmamaktadır.