İslâm’a Göre Sihrin Hükmü

Sihir, son derece şerli ve habis olan kişilerin sihre özgü bazı fiilleri aracı kılarak harikulade şekilde meydana getirdikleri işin adıdır.[1] İslam uleması, içinde güneşe tapmak gibi tekfiri gerektirecek fiilleri barındıran sihrin ‘küfür’ olduğunu bunun dışındaki sihirlerin ise haram olduğunu beyan etmişlerdir.[2]

İmam el-Mâverdî şöyle demektedir: İmam Şafii’nin görüşü, kişinin sihir sebebiyle tekfir edilmemesi ve öldürülmesinin vacip olmamasıdır. Sihir yapan kişiye sorulur: Şayet sihirle alakalı küfrünü gerektirecek bir şeyi ikrar ederse bu inancı sebebiyle kâfir olmuş olur, sihri sebebiyle değil. Sihrin mübah olduğuna inanması durumunda da sihir yapması sebebiyle değil itikadı sebebiyle küfre girmiş olur. Bu durumda da -kendisine tövbe etmesi söylendiği halde tövbe etmezse- sihir yaptığı için değil sihirle ilgili küfrü gerektirici bir şey yaptığı için öldürülür. Bizim mezhebimiz budur.[3]

İmam Mâlik ve bazı müctehidlerin sihri küfür olarak gördükleri ve sihirbazı tekfir ettikleri nakledilmektedir. Bu görüşe göre sihirbaz ister sihri Müslümana yapsın ister zimmiye öldürülecek ve tövbe etmesi istenmeyecektir. Fakat Maliki mezhebi uleması bu görüşün tafsil edilmesi gerektiğini söylemişlerdir. Zira sihre küfür diyebilmek için ‘sihir’ denen şeyle neyin kastedildiği bilinmelidir. Nitekim sihir birçok manada kullanılabilen bir kavramdır. Bu sebeple Malikî ulemadan İmam el-Karafî, bu meselenin son derece müşkil olduğunu beyan etmekte ve sihirbazların kimi zaman İslâm’a göre küfür sayılamayacak işlerle sihir yaptıklarını belirtmektedir.[4]

Hanbelîlerin görüşü sadedinde İbn Kudâme şöyle söylemektedir: Ashabımız sihirbazın, ister haram olduğuna inansın isterse de mübah olduğuna sihri öğrenmesi ve uygulaması sebebiyle küfre gireceğine hüküm vermişlerdir. İmam Ahmed’den ise küfre girmeyeceğini gösteren görüş nakledilmektedir. Zira Hanbel’in kendisinden naklettiğine göre İmam Ahmed, arrâf, kâhin ve sihirbaz hakkında mürted hükmünde olduklarını; tövbe ederlerse serbest bırakılacaklarını söylemiştir. ‘Öldürülür mü?’ diye sorulması üzerine de ‘hayır, hapsedilir ki belki vazgeçer’ diye cevap vermiştir. ‘Neden öldürülmesine hüküm vermiyorsun’ diye sorulunca da ‘Namaz kılan birisiyle belki tövbe eder ve vazgeçer’ demiştir. Bu cevap göstermektedir ki, İmam Ahmed sihirbazı tekfir etmemektedir. Eğer tekfir ediyor olsaydı öldürülmesine hüküm verirdi. ‘Mürted hükmündedir’ sözünü de ‘tövbe etmesinin istenmesi anlamında mürted hükmündedir’ şeklinde anlamamız gerekir.[5]

Hanefilere göre, sihir yapan kişi şeytanların kendisi için dilediği şeyi yapabileceklerine inanıyorsa kâfir olur, bunun sadece bir hayal ettirme ve göz boyama olduğuna inanıyorsa kâfir olmaz. İbn Hümâm, sihirbazın tekfir edilip edilmemesi gerektiği hususunda Şafii mezhebinin görüşünden ayrılmamak gerektiğine dikkat çekmektedir. Öldürülmesi meselesinde ise şöyle demektedir: Sihir yapma işini adet haline getirmişse bu kişi yeryüzünde fesadı yaygınlaştıranlar zümresinden sayılacağı için öldürülür ve tövbe etmesi istenmez. Öldürülmesi, itikadında küfre sokacak bir durum olmadığı sürece mücerred sihrinden dolayı değildir.[6]

Ez cümle, sihir yapmanın bizzat kendisi Hanefîlere ve Şafiilere göre küfür değildir. Bu sebeple Tebyînu’l-Mehârim’de İmam Mâturîdî’den şu görüş nakledilmektedir: Sihrin bizzat yapılmasına küfür demek hatadır. Bilakis sihrin hakikatinin araştırılması gerekir. Eğer yapılan sihirde iman edilmesi şart olan bir hakikatin reddi söz konusu ise o sihir küfürdür. Şayet böyle bir durum mevzu bahis değilse küfür olmaz.[7]

Sihrin öğrenilmesinin fıkhî hükmüne gelince, Bîrîzâde, eş-Şumunnî’den sihrin öğrenilmesinin ve öğretilmesinin haram olduğunu nakletmektedir. Bu ifadeye not düşen İbn Abidin, mutlak olarak verilen bu fetvadan anlayacağımız üzere, sihir velev ki Müslümanlardan zararı defetmek için bile öğrenilecek/yapılacak olursa haramdır demektedir.[8]

Zehîretu’n-Nâzır sahibi Ali b. Abdullah et-Tûrî’nin, harb ehlinin sihirbazının yaptığı büyüyü etkisiz kılmak için sihri öğrenmenin farz olduğu, eşler arasını ayırmak için öğrenmenin haram olduğu, eşleri uzlaştırmak için öğrenmenin ise caiz olduğu şeklindeki fetvasını nakleden İbn Abidin son kısma itiraz ederek şöyle der: Aleyhissalatü vesselam Efendimiz hadiste ‘Tivele’ yi yasaklamıştır.[9] Tivele ise kadını kocasına sevdirmek için yapılan bir tür sihirdir.[10] Dolayısıyla bu tür sihirlerin de caiz olmadığı bu hadis üzerinden anlaşılmış olmaktadır. İyilik için yapılıyor olması hükmî açıdan neticeyi değiştirmeyecektir.


[1] Bkz. et-Teftâzânî, Sa‘duddin Mesud b. Ömer, Şerhu’l-Makâsıd, Daru’l-Me‘ârifi’n-Nu‘maniyye, 1401, II/206,

[2] İbn Hacer el-Heytemî, el-İ‘lâm bi Kavâtı‘i’l-İslâm, Daru’t-Takvâ, 1428, Baskı: I, s. 75-76

[3] el-Mâverdî, Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed, el-Hâvi’l-Kebîr, Daru’l-Kütubi’l-İlmiyye, Beyrut, Lübnan, 1419, Baskı: I, XIII/96

[4] el-Karâfî, Ebu’-Abbâs Şihâbuddin Ahmed, ez-Zehîre, Daru’l-Ğarbi’l-İslâmî, Beyrut, 1994, Baskı: I, XII/36

[5] Bkz. İbn Kudâme, Abdullah b. Ahmed, el-Muğnî, Daru’l-Fikr, Beyrut, 1405, Baskı: I, X/104

[6] İbn Hümâm, Kemâluddin Muhammed b. Abdülvahid, Fethu’l-Kadîr, Daru’l-Fikr, VI/99

[7] Bkz. İbn Âbidin, Muhammed Emin b. Ömer, Sellü’l-Hüsâmi’l-Hindî, Mektebetu’d-Dirâye, 1439, Baskı: I, s. 100; (Tebyînu’l-Mehârim, v. 16)

[8] Bkz. İbn Âbidîn, Sellü’l-Hüsâmi’l-Hindî, s.102

[9] Bkz. Taberânî, el-Mu‘cemu’l-Evsat, No: 1442; el-Mu‘cemu’l-Kebîr, No: 10503; İbn Hibbân, Sahih, No: 6090; İbn Mâce, “Kitâbu’t-Tıb” No: 3530.

[10] İbn Âbidin, Muhammed Emin b. Ömer, Reddu’l-Muhtâr, Daru’l-Fikr, 1421, VI/429