Eskiden bugüne İbnü’l- Arabî karşıtları ve müdafiilerinin tartıştığı bir mesele de İbnü’l- Arabî’nin Firavun’un imanını savunup savunmadığı meselesidir. İmam eş-Şa’rânî ve Kerîmuddin el-Halvetî gibileri Firavun’un imanının sahih olduğu görüşünün İbnü’l Arabî’ye nispetinin doğru olmadığını ve ilgili iddianın onun eserlerine sokuşturulduğunu söylemektedirler. Allâme Murtezâ ez-Zebîdî ise İthâf’ında bu konuyu ele alarak Fusûs’unda ve Futûhât’ında bu konu sadedinde söylediği şeylerin toplanması durumunda on varakı geçeceğini ve dolayısıyla bu görüşün bizatihi İbnu’l-Arabî’nin görüşü olduğunu, böyle bir sokuşturmanın olamayacağını söylemektedir. (Zebidi, İthâf, II/244 vd.)
Aynı İmam ez-Zebîdî, bu konuda bir çoklarının çok şeyler yazdığını hatta İmam el-Bakıllânî’nin Firavun’un imanı meselesinde istidlal yönünden en kavi olan görüşün imanının kabul edildiği görüşü olduğunu savunduğunu söylemektedir. Keza, İbn Hacer el-Mekkî de, ayetin zahirinin Firavunun iman ettiğini gösterdiğini, etmediğine dair kat’î bir delilin olmadığını söylemektedir. Bu bağlamda ez-Zebîdî, İbnu’l-Mukrî, Hafız İbn Hacer, el-Bikâ’î ve Molla Ali el-Kârî gibilerinin İbnu’l-Arabî’ye red yaptıklarını naklederken Fusûs şarihleri olan el-Cendî, Kâzerûnî, Davûd-i Kayserî, Molla Camî, Ali el-Mehâyimî, Celaluddin ed-Devvânî [1] ve Abdullah er-Rumî gibilerinin ise bu hususta şeyhi desteklerini nakletmektedir. (II/245)
Bu konunun en önemli tarafı şudur: İbnu’l-Arabî Futûhât’ında Firavun’un imanıyla ilgili olarak – bizzat elimdeki eserden resmini de verdiğim yerde- Cehennem ehlinin mertebelerini sayarken Firavun’un ebedi cehennemliklerden olduğunu çok sarih bir şekilde ifade etmektedir. Aynı İbnu’l-Arabî, 167. bapta ise bunun tersi şeyler söylemektedir. Bu durumda bize göre bazı ihtimaller söz konusu olmaktadır:
Ya İmam eş-Şa’ranî’nin de ifade ettiği gibi Firavun’un iman ehli olduğu iddiası İbn Arabî’nin eserlerine bir sokuşturmadır. Ya da İbnu’l-Arabî’nin eserlerine vakıf olanların hiç de yabancı olmadığı gibi o Firavun ile bir manayı remzetmektedir. Nitekim,Zebîdî’nin de naklettiği üzere bazılarının onun bu ifadesini “nefis firavunu” üzerine hamlederek anlamış olması da bunu göstermektedir. Ayrıca İbnu’l-Arabî’nin manevi remzlerini daha iyi anlayabilme yetisine sahip Fusûs şarihleri olan alimlerin ona bu hususta destek vermiş olmaları da bu ifade ile remzî bir mananın kastedilmiş olabileceğini göstermektedir.
Alâ külli hal, İbnu’l-Arabî’nin Futûhât’ındaki sadece bir beyanını nakleden ve bunu da google’ye yazıp önüne çıkan “shiaonlinelibrary” isimli siteden kopyala yapıştır yaparak sergilediği anlaşılan ve tüm bu tavırlarıyla da tam bir ilim adamı dürüstlüğü sergileyenlerin tavrı bizim açımızdan hiç mi hiç mühim değil.Ancak o kardeşlerimize şunu söyleyerek bitirmek isterim:
İbnü’l- Arabî’nin bu görüşünü kabul etmeyebilirsiniz. Zaten böyle düşünen bir çok ehl-i sünnet alimin olduğu konuya vakıf olanlarca mahfi değil. Fakat bunun aksine düşünen alimlerin de var olduğunu ve Futuhât’da sadece naklettiğiniz beyanların olmadığını bilin ve buna göre hüküm verin! İbnu”l-Arabî’nin kitaplarına sokuşturma usulüyle bunun girdiğini söyleyen Şa’ranî’nin ilmî ve tasavvufî müktesebatını bir öğrenin!
Ayrıca, herhangi birinin bir görüşünü tenkit ederken tanımadığınız ve ilmî seviyesine dair bilgi sahibi olmadığınız kişiler hakkında “ezberci, tekkesinde ne öğretiliyorsa onu konuşuyor” gibi vebal ve gayr-i ahlâkîlik kokan ifadeler kullanmayın.
Acizane ben İbn Teymiye’yi -ulemamızın beyanları üzerinden eleştirirken- ezbercilik yapmıyorum. İbn Teymiye’nin yüzde altmış oranında eserlerini okudum. Bizzat eserlerini mukayese ederek nakledip tenkit ettim. Siz de İbnu’l-Arabî’yi eleştirecekseniz eserlerini okumalı ve dilini öğrenmelisiniz. Bu her ilim için geçerli bir düsturdur. Lakin itiraf edeyim ki İbn Teymiye müdafiiliğiyle karşıma çıkan bir çok kişinin doğru dürüst eserlerini okuduğuna şahit olmadım.
[1] İmam el-Âlûsî (Rahimehullah) Tefsir’inde Devvânî’nin bu hususla ilgili yazdığı iddia edilen risalede düşük seviyedeki talebelerin bile hiçbir değer atfetmeyeceği şeyleri delil olarak getirdiğini ve ilgili eserin üslup vb. yönleriyle ed-Devvânîye ait olmadığını, Fadıl- el-Halebî’nin Tarihu Haleb‘inde yer aldığı üzere Muhammed b. Hilal en-Nahvî’ye ait olduğunu söylemektedir. (Şihabuddin el-Âlûsî, Rûhu’l-Me’âni,VI/175)
Cevapla
Yorumları Görüntüle