Haşr Sûresi’nin Son Âyetlerine Dâir

Soru: Özelde bizim coğrafya genelde İslam coğrafyasının çeşitli bazı kesimlerinde sabah ve akşam namazlarından sonra Haşır süresinin son ayetleri okunmakta. Hadislerde bu sürenin son üç ayetinin okunması gerektiği belirtiliyormuş. Ama kimileri –hatta belki de çoğunluk- son dört ayet-i kerimeyi okuyorlar. Bunun her hangi bir delili var mıdır? Neden meşhur olan bir rivayet terk edilerek hakkında belki nakil dahi bulunmayan bir uygulama icra ediliyor?

Cevap: Her şeyden önce bahsini yaptığımız mevzuda sahih bir rivayetin sabit olmadığını belirterek soruda yer alan ifadede bir düzeltme yapmış olalım. Haşır süresinin son ayetlerinin okunmasıyla ilgili bir takım rivayetler varit olmuştur. Bu rivayetleri serdetmeden önce ilgili rivayetlerle alakalı şöyle bir tasnifte bulunmakta fayda var:

               Konu hakkında tevarüd eden nakillerin kimi her hangi bir zaman kaydı yapmaksızın mutlak bir şekilde Haşr süresinin son ayetlerinin okunmasının fedailine vurgu yapmaktadır. Kimi rivayetler zaman ve sayı genelliğini biraz daha hususileştirerek sabah ve akşamleyin son üç ayetinin okunmasından bahis yapmaktadır. Bir kısım rivayetler de yine zaman anlamındaki genelliğini koruyarak son dört ayetin okunmasını mevzu bahis edinmektedir. Şimdi rivayetleri görelim:

  1. Enes (Radıyallahu Anh)’den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (Aleyhissalatü vesselam) şöyle buyurdu: Her kim Haşr süresinin sonunu okur da o gece ölürse şehit olarak ölür.”[1]
  2. Ebu Hureyre (Radıyallahu Anh) dedi ki; Halilim Ebu’l-Kâsım Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’a ism-i azamı (n ne olduğunu) sordum. Bana “Ey Ebu Hureyre! Haşır süresinin sonuna itina göster” dedi. Tekrar sordum aynı şeyi söyledi. Tekrar sordum yine aynı şeyi söyledi.”[2]
  • Ebu Umame’den nakledilidiğine göre Hz. Peygamber (Aleyhissalatü vesselam) : “Her kim gece veya gündüz Haşır süresinin sonlarını okur da Allah Azze ve Celle o gece veya gündüz vaktinde onun canını alırsa Allah Teâlâ ona Cennet’i vacip kılmış demektir.[3]
  1. Enes (Radıyallahu Anh)’ten nakledildiğine göre Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir adama yatağına girdiğinde Haşır süresinin son kısmını okumasını tavsiye etti ve “Şayet ölürsen şehit olarak ölürsün” buyurdu.[4]

Görüldüğü gibi buraya kadar naklettiğimiz rivayetlerde göze çarpan husus Hz. Peygamber (Aleyhissalatü vesselam)’in okunacak ayetlerle alakalı her hangi bir sayı ve rakam adedi vermeyerek tilaveti tavsiye bulunan mahalli mutlak manada “Haşır süresinin” son ayetleri olarak tayin etmesidir. Ancak bir kısım rivayetler bu yönde bir takım rakamlar üzerinde durmaktadırlar. Şimdi de bu türden rivayetlere bir göz atalım:

  1. Allah’ın en yüce ismi (“İsmullahi’l-A’zam”) Haşır süresinin son altı ayetindedir.[5]
  2. Hasen (-i Basrî) şöyle dedi: Kim sabahleyin Haşır süresinin son üç ayetini okursa ve o gün ölürse şehitlik rütbesine vasıl olur. Ve her kim de geceleyin bu üç ayeti okursa ve geceleyin ölürse şehitlik rütbesine vasıl olur.[6]
  • Ali (Radıyallahu Anh) şöyle buyurdu: Ey Bera! Allah’a en büyük ismiyle (ism-i azam) dua etmek istediğinde Hadid süresinin ilk on ayetiyle Haşır süresinin sonunu oku!”[7]
  1. Ma’kil b. Yesar’dan rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (Aleyhissalatü vesselam) şöyle buyurdu: “Her kim sabahleyin üç kere Euzu billahi’s-Semî’il’l-Alîmi mine’ş-Şeytâni’r-Racîm” der ve Haşır süresinin son üç ayetini okuyacak olursa Allah ona akşama dek salat edecek yetmiş bin meleği vazifeli kılar ve onlar ona salat ederler. O gün ölürse şehit olarak ölür. Akşamleyin bunu yaparsa da bu durumda olur.”[8] Bu bapta nakledilen en meşhur rivayet de işbu Ma’kil b. Yesar rivayetidir.[9]
  2. Abdülkerim b. Haddâd şöyle dedi: Half’e (Kur’an) okudum. “Lev enzelna” diye başlayan ayete gelince “elini başının üzerine koy” dedi. Çünkü ben Hamza’ya Kur’an okuyup bu ayete geldiğimde bana “ elini başının üzerine koy, zira ben Yahya b. Vesab’a Kur’an okuyup bu ayete geldiğimde “elini başının üzerine koy, çünkü ben Alkame ve Esved’e Kur’an okuyup bu ayete geldiğimde “elini başının üzerine koy, zira biz Abdullah (b. Mesud)’a Kur’an okuduğumuzda bize “elinizi başının üzerinize koyun, Zira ben Nebi (Aleyihssalatü vesselam)’ye Kur’an okuyup bu ayete geldiğimde “elini başının üzerine koy” demişti. (Sonra devamında da) “Çünkü ben Cebrail’e Kur’an okuyup bu ayete geldiğimde “Elini başının üzerine koy[10], zira bu ayet ölümden başka her hastalığa şifadır” dedi.[11]

Buraya kadar naklettiğimiz rivayetlerden de anlaşıldığı üzere Haşır süresinin son ayetlerinin okunmasıyla ilgili rivayetler –her ne kadar sübutî açıdan zayıf da olsalar-  amel edilmeleriyle sevap kazanılacak ve vad ettikleri neticeleri tahsil edecek türdendirler. Bu yüzden ulemanın sair mevzularla da ilgili genel âdeti bir konu hakkında varit olmuş rivayetleri cem etme olduğundan dolayı bu adetleri bu konuya da yansımıştır diyebiliriz.

Rivayetleri hatırlayacak olursak kimileri haşır süresinin sonlarının akşam sabah okunmasına vurgu yapmakta, bir kısımları son üç ayete odaklanmakta ve bazıları da son dört ayetin faziletlerinden bahsetmektedirler. Öyleyse ortada tearuz namına hiçbir şey yoktur. Yapılacak olan şey bütün rivayetleri cem edip son dört ayetin sabah akşam okunmasını söylemektir. Bu ameliyenin müdavemeti de bu evradın sabah ve akşam namazlarından sonra okunmasını adet edinmekle olacaktır. Zira rivayetlerin sabah ve akşam diyerek mutlak bıraktığı mefhum bu vakitlerin namazlarının akabindeki zamanı da kapsamaktadır. Üstelik Hz. Peygamber bu gibi evradın okunmasını genel olarak “namazların akabinde” diyerek sınırlamıştır.  Bundan dolayı konu edinilen ayetlerin namaz akabinde okunması ümmet tarafından aslı rivayete dayalı güzel bir adet olarak kalmıştır. İbn Mesud (Radıyallahu Anh)’un konumuza ışık tutan bir sözüyle bitirelim:

            مَا رَآهُ الْمُؤْمِنُون حَسَنًا فَهُوَ عِنْدَ اللهِ حَسَنٌ ، وَمَا رَآهُ الْمُؤْمِنُونَ قَبِيحًا فَهُوَ عِنْدَ اللهِ قَبِيحٌ

“Müminin güzel kabul ettiği şey Allah katında da güzel, çirkin kabul ettiği şey Allah katında da çirkindir.”[12]


[1] Sa’lebi, Yezid er-Rakkaşî tarikiyle rivayet etmiştir. Kendisi metruk birisidir ve hadis mevkuftur. Bkz. Ebu’l-Ferec İbnu’l-Cevzî, “Kitabu’d-Duafa ve’l-Metrûkîn”, III/206 vd. Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut-Lübnan

[2] Sa’lebî, Ali b. Rezîk- Hişsam b. Sa’d- Zeyd b.Eslem- Ata b. Yesar- Ebu Hureyre tarikiyle… İbn Hacer “el-Hâdi’l-Kâf”, s. 167

[3] Beyhaki, “Şuabu’l-İman”, 2501, Kazvînî, “Tedvîn”, IV/ 26, Muhammed b. Ziyad el-Elhanî- Ebu Ümame tarikiyle… Beyhaki: Ziyad el-Elhanî’nin Ebu Ümame’den teferrüd ettiğini söylemiştir. el-Elhânî müttehem ve zayıf birisidir. “el-Muğnî fi’d-Duafâ”, I/248

[4] İbnu’s-Sünnî, “Amelu Yevmin ve Leyle”, 718, Celalettin es-Suyûtî, “ed- Dürru’l-Mensûr”, XIV/398 Merkezu Hicr, 2003, B.I

[5] Deylemî, “Müsnedu’l-Firdevs”, I/416, 1686, Vahidi, “el-Vasît”, IV/280, Suyûtî, “Camiu’l-Ehâdîs”, IV/400, Âlûsî, “Ruhu’l-Meânî”,  XV/93, Daru’l-Fikr, Beyrut-Lübnan

[6] Dârimî, “Sünen”, 3466 , İbnu’d-Dureys, 228.  Her ne kadar bu rivayet mevkufsa da içtihada mahal olabilecek bir konuda söylenmediği için merfu’ hükmündedir.

[7] Ebu Ali Abdurrahman b. Muhammed en-Neysaburi, “Fevaid”

[8] Ahmed b. Hanbel, “Müsned”, 20306, Tirmizi, “Sünen”, 2922, Darimi, “Sünen”, II/ 458, Taberânî, “Kebir”, XX/229, İbnu’d-Durays, 230, Beyhaki, 2502

[9] Tirmizi bu rivayet hakkında “Bu rivayet kendisinin bu tarikin dışında varit olduğunu bilmediğimiz “garib” bir hadistir” demektedir. Malum olduğu üzere bu ifade kendisinin hadisi illetli bulduğunu ifade eden bir tabirdir. Hakeza Nevevî’de hadisin zayıf olduğunu söylemiş Elbânî ve Şuayb el-Arnaut gibi muasır hadisçilerde aynı kanaati paylaşmışlardır. Halid b. Tahman tarafından nakledilen bu rivayet mezkûr raviden dolayı da taz’if edilmiştir. Zira Halid b. Tahman hakkında İbn Maîn “Ölümünden on yıl önce ihtilat etti daha öncesinde sikaydı”, (İbnu’l-Acemî, “Nihayetu’l-İğtibât”, I/107 Daru’l-Hadis, Kahire) İbn Hibban hata ve vehimle mübtala olduğunu (es-Sikat, VI/257) Zehebî de “Şii” olduğunu söylemiştir. (“el-Kâşif”, I/365)

[10] Hadisteki “elini başına koyma eylemi” Deylemi’nin İbn Mesut (Radıyallahu Anh)’dan rivayet ettiği “Lev enzelna” dan aşağı bölümün okunmasının baş ağrısına şifa olacağına işaret olabilir. Suyutî, a.g.e., VIII/121

[11] Hatib el-Bağdâdî, “Tarihu Bağdat”, I/377 Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut-Lübnan

[12] Bezzar, “Müsned”, No: 1816