Çocuklara İsim Koyma Mesuliyeti

Soru: Bir anne veya babanın çocuğuna isim koyma diye bir mesûliyeti var mıdır? Varsa şayet, konulacak olan isim için İslam açısından her hangi bir ölçü tayin edilmiş midir? Neyi ölçü almalıyız?

Cevap: Sorudaki ifadeyle “bir anne babanın çocuklarına isim koyma” değil de güzel bir isim koyma diye bir vazifesi vardır. Evet, Ebeveynin çocukları üzerindeki vazifelerinden biri de çocuklarına güzel bir isim vermeleridir. Efendimiz Aleyhissalâtü vesselam: “Çocuklarınızı Peygamberlerin isimleriyle adlandırın! İsimlerin Allah’a en sevimli olanı Abdullah ve Abdurrahman’dır”[1] buyurmaktadır. Bir diğer rivayette “ Sizler kıyamet günü isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız. O halde isimlerinizi güzel yapınız”[2] buyurmuştur. Hz. Aişe (Radıyallahu Anha) ‘den gelen bir rivayete göre de Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) çirkin ismi değiştirirdi.[3]

Zamanımız açısından da son derece ehemmiyet arz eden bu mesele gerçekten üzerinde durulmaya değer bir konudur. Zira şuursuz ve gâfil birçok Müslüman kardeşimizin, Dünya’ya gelen çocuklarına ne önemli bir şahsiyeti temsil eden ve ne de dinimiz ve kültürümüz açısından bir mana ifade eden isimler koymasından son derece bîzarız.

“el- Fetâvâ” isimli kitapta da belirtildiği üzere Allah Teâlâ’nın kulları hakkında zikretmediği, Resulullah’ın zikretmediği, Müslümanların kullanmadıkları isimleri mü’minlerin çocuklarına koymamaları gerekmektedir. Hatta bu konuyla ilgili “Sizden birinizin çocuğu Dünya’ya gelip de vefat ettiğinde, ismini koyuncaya dek onu defnetmesin. Şayet erkekse erkek ismi, kızsa kız ismi koysun. Şayet (cinsiyeti) bilinmiyorsa her ikisine( cinsiyete) de uygun düşecek bir isim koysun”[4] şeklinde bir rivayet de mevcuttur.

Son olarak şunu belirtelim: Müslümanların, doğan çocuklarını genel anlamda terbiye etme mesuliyetleri vardır. Ve bu terbiye merhalelerinin en başında da çocuğa, yukarıda naklettiğimiz ölçüler çerçevesinde bir ismin konulması gelmektedir. لكل شيء نصيب من اسمه “Her şeyin, isminden bir nasibi vardır” şeklindeki genel kaide gereğince bu eylem küçümsenmemeli ve son derece dikkate alınmalıdır.


[1] Ebu Davud, Sünen, No: 4950, Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV/ 345,  Buhârî, el- Edebu’l- Müfred, 816, Ebu Ya’lâ, 7169, vd. [Ahmed b. Abdülkerim el- Âmirî, el- Ceddu’l- Hasîs fî beyâni mâ leyse bi hadîs, Tahkik kısmı, s. 94, Daru İbn Hazm, Beyrut- Lübnan 1997, B.I].

[2] Ebu Dâvud, Sünen, Edeb, 69, No: 4950, İbn Hibbân, Sahih, “Kitabu’l- Hazr ve’l- İbâha”, No: 5818, el- Beyhakî, es- Sünenu’l- Kübrâ, No: 19786.

[3] Tirmizi, Sünen, Edeb, No: 2839.

[4] Burhaneddin b. Mâze, el- Muhîtu’l- Burhânî, VIII/ 96,  İdaretu’l-Kuran ve’l- Ulumi’l-İslamiyye, Pakistan 2004.