Akraba Evliliğinin Dînî Hükmü

Akraba evliliği, yani amca-kızı, hala-oğlu gibi yakın akrabalar arasında yapılan evlilikler, tarih boyunca birçok toplumda yaygın olmuş, İslâm dünyasında da hem bireysel hem toplumsal boyutuyla uygulana gelmiştir. Bununla birlikte, zaman zaman bu evlilik türünün tıbbî-sosyolojik sonuçları, neslin kalitesi ve karakter aktarımı gibi gerekçelerle eleştiriye konu olduğu görülür.

Şer’î açıdan bu evliliklerin hükmü nedir? Ulema bu konuda ne demiştir? Bu yazıda ilgili sorulara ilmî ve kaynaklı şekilde cevap vererek meseleyi hulasa etmeye gayret edelim:

Öncelikle peşinen ifade etmeliyiz ki, akraba evliliği Peygamber aleyhissalatü vesselâm döneminde vardır ve meşrudur. Nitekim Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), halasının kızı Zeyneb bintü Cahş (Radıyallahu anhâ) ile evlenmiştir. Ashabın pek çoğu da yakın akrabalarıyla evlilik yapmıştır. Dolayısıyla, yakın akrabayla evlilik meşrudur ve sahabe döneminde de bizzat tatbik edilmiştir. Hatta Nisa Suresi’nin 23. ayetinde evlenilmesi haram olan kadınlar tek tek sayılırken, amca, hala, dayı ve teyze çocukları bu sayımın dışında bırakılarak, evlenmeye uygun oldukları açıkça anlaşılmıştır.

Bu konuda Kur’ân-ı Kerîm’de yahut sahih hadislerde herhangi bir yasaklayıcı ifade mevcut değildir.  Konuyla ilgili nakledilen, “Akraba ile evlenmeyiniz. Zira çocuk zayıf olarak yaratılır” şeklindeki rivayetle ilgili İbnu’s-Salah, bu rivayetin mutemed bir aslını bulamadığını kaydetmektedir.[1] Hafız Irâkî, bu ifadenin Hz. Ömer (Radıyallahu anh)’in Âlu’s-Sâib isimli aileye söylediği bir söz olduğunu belirtmektedir.[2] İbnu’l-Mulakkin de, el-Bedru’l-Münîr’inde, bu bapta herhangi bir hadis kaynağında itimat edilebilecek bir rivayete rastlamadığını ifade etmektedir.[3]

İbn Hacer et-Telhîs’de şunları aktarır:

İbn Kuteybe, Garîbu’l-Hadîs adlı eserinde şu rivayetin geçtiğini nakletmektedir:

” (اُغْرُبُوا لَا تَضْوُوا), yani “yabancılarla evlenin, zayıf (güçsüz) düşmeyin.”[4]
Bu ifadeyi şöyle açıklar: “الضاوي” kelimesi, zayıf yapılı kimse anlamına gelir. “Kadın, zayıf yapılı bir çocuk doğurduğunda ‘أضوتْ’ denir.” Buna göre hadisin anlamı: “Yabancı ailelerden (akraba olmayanlardan) evlenin; yakın akrabayla evlenmeyin.”

İbn Yûnus, Târîhu’l-Gurabâ adlı eserinde, Şâfiî’nin biyografisinde bir şeyhinden şöyle rivayet eder: İmam Şâfiî, Müzenî’ye şöyle demiştir: “Bir aileden kadınlar başka ailelerden erkeklerle evlenmezse (yani hep akraba içinde kalırsa), çocuklarında ahmaklık (zekâ geriliği) olur.”

İbrâhim el-Harbî, Garîbu’l-Hadîs’inde Abdullah b. Muemmel’den, onun da İbn Ebî Muleyke’den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: “Hz. Ömer, es-Sâib ailesine şöyle dedi: “Siz zayıf düştünüz; artık zeki, üstün ailelerden evlenin.” İbrâhim el-Harbî bu ifadeyi şöyle açıklamıştır: “Yani yabancı ailelerden (akraba dışından) evlenin.”[5]

Buraya kadar meselenin daha ziyade rivayet tarafı üzerinde durarak sahabe ve selefin meseleye nasıl yaklaştığını ortaya koymaya çalıştık. Dikkat edilirse bu yaklaşımların hiçbirinde mesele haramlık; yasaklık kapsamında ele alınmamaktadır. Aksine tecrübî olduğunu söyleyebileceğimiz bir mahzur üzerinde durularak şu tespite varılmaktadır: Karakter, huy ve fiziksel özellikler genetik olarak tekrar tekrar aktarıldığında nesil zayıflayabilir, alışkanlıklar ve hastalıklar birbirine eklenerek derinleşebilir. Bu da bir gözlem ve sosyolojik tespittir, hüküm değildir.

Meseleye ulemanın nasıl yaklaştığı kısmına gelecek olursak: İbnu’l-Melek Şerhu’l-Mesâbîh’inde, akrabalık bağı olmayan bir evliliğin evlâ olduğunu kaydetmektedir.[6]

İbn Kudame el-Muğnî’sinde şöyle der: “Yabancı (akraba olmayan) kadın tercih edilir; çünkü onun çocuğu daha zeki olur. Bu sebeple denilmiştir ki: ‘Yabancı ailelerden evlenin, çocuklarınızı zayıf düşürmeyin.’ Yani, ‘Yabancı kadınlarla evlenin ki çocuklarınız zayıf olmasın.’

Bazıları şöyle demiştir: ‘Yabancılar (akraba olmayan kadınlar) daha zeki çocuklar doğurur; amca kızları ise daha sabırlıdır.’ Ayrıca, evlilikte düşmanlığın ortaya çıkması ve bunun boşanmaya kadar varması ihtimali vardır. Eğer bu evlilik bir akrabayla yapılmışsa, boşanma durumu sıla-i rahmin (akrabalık bağını sürdürmenin) emredildiği bir dine göre akrabalık bağının kopmasına sebep olur.”[7]

Tekrardan ifade edelim: Ulemanın bu bağlamdaki sözleri, akraba evliliğinin şer‘an yasak olduğu veya mahzurlu olduğu anlamını taşımamaktadır. Bilakis bu husustaki hükümler, bazı tecrübî ve tıbbî neticeler dikkate alınarak verilmiş olan hükümlerdir. Bu sebeple İmam Sübkî, bu meyanda zikredilen deliller ile hüküm sabit olmayacağını zira Hz. Peygamber (aleyhissalâtü vesselâm)’in bizzat kızı Hz. Fatıma’yı Hz. Ali ile evlendirdiğini söylemektedir.[8]

İmam Gazzâlî de akraba evliliğinin bazı durumlara mahsus olarak niçin tavsiye edilmediğine şöyle bir izah getirmektedir:

“Yabancı (akraba olmayan) kimselerle evlenin, zira yakın akrabayla evlilik, şehveti zayıflatır. Şehvet duygusu, bakış ve dokunuşla uyarılan bir histir. Bu his de en çok yeni ve alışılmadık şeylerle karşılaşıldığında harekete geçer. Oysa sürekli görülen, alışılmış bir beden üzerinde bu hissiyat zayıflar; kişi artık onu tam anlamıyla algılayamaz ve ondan etkilenemez. Böylece şehvet duygusu da harekete geçmez. (Bu da çocuğun zayıf olmasına sebebiyet verebilir.) İşte kadınlarda arzu uyandıran özellikler bu tür yenilik ve farklılıklarda gizlidir”[9]

Bugünkü tıp da yakın akraba evliliklerinde genetik hastalık risklerinin artabileceğini belirtmektedir.[10] Bu durum, fıkıh usûlünde “zararın def’i” prensibiyle yorumlanabilir. Ancak haram kılmaz, sadece maslahat yönünden tercih edilebilirliği azaltır.

En netice, akraba evliliği şer’î açıdan câizdir, Efendimiz aleyhissalâtü vesselâm ve sahabe tarafından uygulanmıştır. Bazı sahâbî ve tâbiîn sözleri, örfî/tıbbî gerekçelerle bu tür evliliklerin azaltılması gerektiğini ifade eder. Fıkıh âlimleri bu meselede, şer’î hükümle örfî maslahatın ayrımını yapmışlardır.

——————————————————————————

[1] İbn Hacer el-Askalânî, et-Telhîsu’l-Habîr, Daru’l-Kütubi’l-İlmiyye, Beyrut-Lübnan, 1989, Baskı: I, III/304.  İfadenin arapçası şöyledir: “”لَا تَنْكِحُوا الْقَرَابَةَ الْقَرِيبَةَ فَإِنَّ الْوَلَدَ يحلق ضَاوِيًا

[2] Ebu’l-Fadl Zeynuddin el-Irâkî, el-Muğnî, Riyâd, 1995, I/387.

[3] İbnu’l-Mulakkin, el-Bedru’l-Münîr, Dâru’l-Hicre, Riyâd, 2004, Baskı: I, VII/500.

[4] Buradaki “zayıf düşmek”ten kasıt, hem fiziksel hem ahlakî açıdan neslin bozulabileceği yönündeki bir tespittir. Ancak bu söz, şer’î bir hüküm değil, örfî ve tecrübî bir tavsiyedir.

[5] İbn Hacer el-Askalânî, et-Telhîsu’l-Habîr, III/304.

[6] Bkz. İbnu’l-Melek, Şerhu Mesâbîhi’s-Sünne, İdâretu’s-Sekâfeti’l-İslâmiyye, 2012, Baskı: 1, 7/467.

[7] İbn Kudâme, el-Muğnî, Mektebetu’l-Kâhire, 1968, 7/109.

[8] Hatîb eş-Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, Dâru’l-Kütubi’l-İlmiyye, Beyrut, Lübnan, 1994, Baskı: I, 4/206.

[9] Ebû Hâmid Gazzâlî, İhyâu Ulûmi’d-dîn, Dâru’l-Ma‘rife, Beyrut, 2/41.

[10] https://ankara.baskenthastaneleri.com/tr/saglik-rehberi/akraba-evliliklerine-genel-bakis