Sual: Malumunuz bu Corona virüsünün yaygınlaşması sebebiyle özellikle bazı çevreler tarafından “Hastalıklarda bulaşıcılık yoktur” hadisi yeniden gündeme geldi. Buhari’de ve başka kaynaklarda “Hastalıklarda bulaşıcıık yoktur” şeklinde hadisler var. Bugün bu hastalığın binlerce insana birbirinden bulaştığını da görüyoruz.Öyleyse, İslam’a göre hastalıklarda bulaşıcılık meselesini nasıl tahlil etmeliyiz? Bilgilendirmenizi bekliyor, teşekkür ediyorum.
Cevap:
Hastalıkların bulaşıcı olup olmadığıyla ilgili rivayetler zahirleri itibarıyla muteârız/ çelişik rivayetlerdir. Nitekim Peygamber (Aleyhissalâtü vesselâm)bir rivayette “Hastalıklarda bulaşıcılık yoktur” [1]buyururken hadisin sonunda “Aslandan kaçtığın gibi cüzzamlıdan kaç” [2] buyurmaktadır. Başka bir ifadesinde de “Hiçbir şey diğer bir şeye (hastalık) bulaştıramaz” [3], “Hiçbir hasta sağlam kişiye hastalığını geçiremez” [4]buyuran Peygamber Aleyhissalatü vesselam, kendisine gelen ve “Uyuzlu bir deve uyuzlu olmayan bir devenin yanında bulunduğunda ona da bu hastalık bulaşıyor” diyen kişiye “Peki birincisine kim (bu uyuzu) bulaştırmıştır?” [5]cevabını vermiştir. [6]
Bu iki ifâde arasındaki zâhirde görülen çelişki “İslâm’da hastalıklarda bulaşıcılık bulunduğu şeklinde bir inanç var mıdır, yok mudur?” sorusunu doğurmuştur. Hadis âlimleri zıt gibi gözüken bu nebevî ifâdelerle ile ilgili çeşitli tevillere gitmişlerdir.
İbnu’s-Salâh’a göre bu iki hadisin anlatmak istediği mana şudur: Hastalıkların tabiatında bulaşıcı olmak diye bir vasıf yoktur. Lakin Allah Teâlâ hastalıklı olan birisinin sağlam olan birisiyle bir arada olmasını sağlam olan kişiye bu hastalığın bulaşmasına sebep yapabilir. Bu sebep olma ilişkisi her zaman da olmayabilir. Şu halde birinci hadiste anlatılmak istenen şey câhiliyye döneminde yaşayan bir insanın hastalıkların tabiatıyla bulaşıcı oldukları şeklindeki inancının nefyedilmesidir. Bundan dolayı Efendimiz kendisine itiraz mahiyetinde uyuzlu deve misalini getiren kimseye “Peki birincisine kim bu hastalığı bulaştırmıştır?” cevabını vermiştir. [7]
İbn Hacer’e göre ise evlâ olan şöyle denilmesidir: Peygamber Aleyhissalâtü vesselâm’ın “Hastalıklarda bulaşıcılığın olmadığını ifade eden rivâyetler umûmu/ genelliği üzere bâkidirler. Yani hastalıklar bulaşıcı olmayıp aynı hastalığı ikinci kişi de Allah Teâlâ başlı başına yaratmaktadır. Cüzzamlıdan kaçılmasına yönelik olan rivâyet ise sedd-i zerâi/ mahzura götüren vesileleri engelleme kabilindendir. Yani cüzzamlı olan bir hastadan sakınmak gerekir. Çünkü olur da Allah teâlâ’nın diğer kişide cüzzam hastalığını yaratması bu kişinin cüzzamlı ile beraber olduğu zamana denk gelir ve bu kişi de hastalıklarda bulaşıcılık olduğuna itikat hâsıl olur. [8]
Ali el-Kârî, bu rivayetlerin hastalıkların sebep yoluyla da olsa bulaşıcılık vasfını bulundurmayacağına delalet etmediğini söyler[9] ve bu görüşüne de Efendimiz Aleyhissalatü vesselam’ın kendisine biat etmek isteyen cüzzamlı kişiden[10] içtinap etmesini/ sakınmasını delil olarak getirir. Et-Tîbî’ nin Cüzzam ve alaca hastalıklarının bulaşıcılığına dair ittifaktan söz etmesini[11]Allah Teâlâ’nın ikincisinde bu hastalığı yaratması” şeklinde kayıtlayan Ali el-Kârî’ye göre bu mesele şu şekildedir: Efendimiz Aleyhissalatü vesselam bir keresinde cüzzamlı bir hasta ile “Allah’ın ismiyle, ona tevekkül edip güvenerek” şeklinde buyurarak yemek yemiştir.
Başka bir sefer ise kendisine gelip biat etmek isteyen kimseye elini uzatmamış ve biatını sözlü olarak kabul buyurmuştur. Şu halde Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) birinci durumda müsebbip/ sebepleri yaratana bakmış ikinci durumda ise sebebe bakmıştır. Bu makamda İbnu’l-Melek şunları söyler: Diğer insanların sahibinden sakındığı, ne onların bu kişiden ve ne de bu kişinin onlardan bir faydalanmasının bulunmadığı, kişiyi Allah’ın haklarını ve kulların haklarını îfa etmekten aciz bırakan her bir hastalık taşıyan kimseden (ihtiyaten) sakınılması gerekmektedir. [12]
Uyuzlu olan devenin bu hastalığını yanında bulunan diğer develere bulaştırmasından yola çıkarak Efendimize itirazvâri soru yönelten Bedevîye cevap olarak Efendimizin “Birinciye kim bulaştırdı?” şeklinde cevap vermesi mühimdir. Çünkü bu Arâbî eşyanın zahirine hissiyâtıyla bakarak mesebbibi göremediğinden câhiliye itikadını dışa yansıtmıştır.
Tabiatçıların ve Mu’tezile’ nin içine düştüğü tehlikeli anlayış da bu noktadan gelmektedir. Tabiatçılar eşyanın bir kısmının diğer bir kısmına yaratma anlamında tesir ettiğini savunurken ana müessiri Tabiat olarak kabul etmişlerdir. Mu’tezile de canlı ve doğurgan olan varlıklar hakkında buna benzer bir akidenin savunucusu olmuş ve bunlardaki kudretin yaratma anlamında bir tesirinin bulunduğunu iddia etmiştir. [13]
Sonuç itibarıyla şunu söyleyebiliriz: İslam inancına göre cahiliye döneminde bulunan “Allah Teâlâ’ya her hangi bir nispet olmaksızın hastalıkların tabiatında bir bulaşıcılığın bulunması” şeklinde bir itikat doğru bir inanç değildir. Efendimiz bu noktayı onlara göstermek amacına matuf olarak cüzzamlı olan bir hasta ile yemek yiyerek sair insanlara bu cahiliye inancının tutarsızlığını ve hasta edenin ve şifâ verenin sadece ve sadece Allah Teâlâ olduğunu göstermiştir. Fakat bunu söylerken sebepleri de göz önünde bulundurmak gerekmektedir. İşte bunun içindir ki Efendimiz cüzzamlıdan sakınılmasını emretmiş ve kendisine biat etmeye gelen cüzzamlının bu teklifini kabul etmemiştir. [14]
Bitirmeden önce Merhum Ebu Gudde’nin bu konuyla ilgili farklı bir yaklaşımını aktarmayı da faydalı görüyorum. Ebu Gudde Merhum, hastalıkların bulaşıcılığıyla ilgili varid olan rivayetlerin lafzen ihbârî manen inşâî yani yasaklama manasında olduğunu savunur. Buna göre Resul-i Ekrem hasta olan kişiyi diğer insanların arasına karışmaktan nehyetmiştir. Çünkü eğer bu kişi insanların arasına girecek olursa hastalığını onlara geçirecek ve Allah ’ın takdiriyle onlara eziyet etmiş olacaktır. Bu mana Buhari’nin “Kesinlikle hiçbir hasta, sağlam kişiye (hastalığını) bulaştırmasın” [15]şeklindeki hadise de uygundur.
Kaldı ki İslamiyet hissi şeyler bir yana manevi olan şeylerde de bulaşıcılık olacağını ikrar etmektedir. Kişinin arkadaşının dini üzere olacağını haber veren rivayetler söylediğimizi ispatlayıcı mahiyettedirler. [16]
————————————
[1]Buharî, Sahih, Kitabu’t-Tıb, No: 609, VII/ 238, Müslim, Sahih, Selâm, No: 5788, İbn Hibbân, Sahih,Kitabu’l-Advâ, No: 6114, Ebû Dâvûd, Sünen, Tıb, No: 3913, Tirmizî, Sünen, Siyer, No: 1615, İbn Mâce, Sünen, No: 86, Nesâî, es-Sünenu’l-Kübrâ, No: 7591, el-Beyhakî, es-Sünenu’l-Kübrâ, No: 14146, es-Sünenu’s-Suğrâ, No: 2516, Ahmed b. Hanbel, Müsned, No: 1554,
[2]Buhârî, Sahih, Tıb, No: 5380, el-Beyhakî, es-Sünenu’l-Kübrâ, No: 14146, es-Sünenu’s-Suğrâ, No: 2515, Ahmed b. Hanbel, Müsned, No: 9720, İbn Ebî Şeybe, Musannef, No: 25031, Ali el-Muttakî, Kenzu’l-Ummal, No: 28340
[3]Tirmizî, Sünen, Kader, No: 2123, Ahmed b. Hanbel, Müsned, No: 4198, Ebu Ya’lâ, Müsned, No: 5182, Ali el-Muttakî, Kenzu’l-Ummâl, No: 28601
[4]Buhari,Sahih, Tıb, 35, 54, Müslim, Sahih, Selâm, No: 104, 105
[5]Buhârî, Sahîh, Kitabu’t-Tıb, No: 5770
[6]el-Münâvî bu hadiste yer alan cevabın aklî anlamda çok güzel ve müskit bir cevap olduğunu söylemektedir. Zira eğer hastalık Allah Teâlâ’ nın yaratması ile değil de mahza hastalığın kendisiyle beraber olsaydı birinciye hastalığın bulaşmasına sebep olacak her hangi bir şey bulunmadığından dolayı teselsül son bulacaktı. el-Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, IV/ 583 Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut-Lübnan, 2009, B.IV
[7]İbnu’s-Salâh, Ulûmu’l-Hadîs, s. 285 Daru’l-Fikr, Beyrut-Lübnan 2006, B.XII
[8]İbn Hacer, Nüzhetu’n-Nazar, s. 77 Matbaatu’s-Sabah, Dımeşk, 1992, B.I
[9]Ali el-Kârî, Şerhu Şerh-i Nuhbeti’l-Fiker, s. 374, Daru’l-Erkam, Beyrut-Lübnan
[10]Bu kişi Müslim’in rivayetinde Sakif kabilesinden birisi olarak geçmektedir. Bkz. Müslim, Sahih, Selam, No: 5822
[11]Cüzzam ve Tâûn’un bulaşıcılığı ile ilgili İbn Kuteybe’ nin görüşü için bkz. İbn Kuteybe, Te’vîlu Muhtelifi’l-Hadîs, s. 167-173 el-Mektebu’l-İslâmî, Beyrut, 1999
[12]Ali el-Kârî, Mirkâtu’l-Mefâtîh, III/ 377-378 Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut-Lübnan, 2012, B.III
[13]İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, XIII/ 233 Daru Tayba, Riyat, 2011, B.IV
[14]Abdullah b. Hicâzî eş-Şerkâvî, Fethu’l-Mübdî, III/ 506, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut-Lübnan 2012, B.IV
[15]Buhari, “Sahih”, X/206
[16]Abdülfettah Ebu Gudde, “el-Masnû’ fî Ma’rifeti’l- Hadisi’l-Mevzû’ taliki”, s. 48, Daru’l-Beşâiri’l-İslamiyye, Beyrut-Lübnan, 2005, B.VI
Cevapla
Yorumları Görüntüle